Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Nostalji Hastalığı


Açıklama:
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 16 Mayıs 2013
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 13:10
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/yazar.asp?yaziID=166


Zaman ilerledikçe, teknolojik gelişmeler hayatımızı adım adım işgal ettikçe, insanların daimi uğrak yeri geçmişi olur. Eskinin o merhametli ve sıcak kucağına atar, günün sorunlardan uzaklaşmaya çalışırız.
Misal bayramlardan eski tadı almadık mı? Nerde o eski bayramlar diye hayıflanırız.
Canımız, güzel bir yemek mi çekti? Ah nerde kuzum eski yemekler, şurada bir lokanta vardı yaptığı et yemeklerine doyum olmaz deriz.
Televizyonda izlediğimiz saçma sapan klipleri görünce, ah Münir Nurettin, Özay Gönlüm, Ümit Tokcan, Neşet Ertaş der onların güzel seslerini arar, radyolu günlere döneriz.
Mahalleden geçerken, saçları jöleli, çakma adidaslı gençleri görür, nerde o eski gençlik der, gençliğimize döner mahcup, dar pantolon, açık yaka gömlek, yeni terlemiş bıyıklı halimize döneriz.
Her türlü konfora sahipsinizdir okulunuzda, doğalgazla ısınır sınıflar, internet erişimi vardır, tek kişilik sıralarda oturur ders işlersiniz fakat yine de geçmişe döner sıcak bir soba etrafında kalabalık ve birleştirilmiş sınıflarda yaptığınız dersler gelir içlenirsiniz.
Nedir değişen? Bu sorunun alt dinamiklerini dikkatle incelemek lazım. Değişen toplum hızla geçmişten kopmakta, teknolojik yapılanma, modernizm insanları git gide yalnızlaştırmakta ve psikolojik rahatsızlıkların kucağına atmaktadır. Daha düne kadar, depresyon, panik atak vs. rahatsızlıkların isimlerini yabancı kelime gibi gören bizler, şimdilerde bu rahatsızlıkların isimlerini duyduğumuzda kullanılacak ilaç isimlerini bile söyleyecek duruma geldik.
Evet nedir değişen sorusunu daha iyi anlatabilmek için verilecek en güzel örnek toplumun çekirdeğini oluşturan aileyi gözden geçirmekle olacaktır sanırım.
Şimdi düşünelim, internetin olmadığı hadi biraz daha gerilere gidelim televizyonun olmadığı günlere gidelim ve tahayyül edelim nasıl bir ortamda yaşıyorduk?
Akşam olunca,ışıklar yanar, anne yemeğini hazırlar, sofra kurulur, sıcak bir muhabbete bırakırdınız kendinizi. Çocuklar okuldaki maceralarını anlatır, baba espirilerini yapar anne müşfik bakışlarıyla dinlerdi anlatılanları. O kadar vakit vardı ki paylaşacak konuştukça konuşurdunuz. Vakit mi arttı alırdınız elinize Binbir Gece Masalları’nı büyük bir keyifle okur hayallare dalar yatardınız.
Ve günümüze gelelim, teknolojinin esir aldığı evlerimize. Anne eve geç gelir çünkü akşama kadar çalışmaktadır. Baba, para kazanmanın evi geçindirmenin telaşındadır. Daha çok para kazanacak, yeni aldığı evin taksitlerini, çocuklarının kolej paralarını yetiştirmek için canhıraş bir mücadele içindedir. Anne eve gelince hızla yemeğini hazırlar, yemekler hazır gıdadan ibarettir. Çocuklar masa başına zorla oturur çünkü ya ellerinde cep telefonu vardır ya da internet başındadır. Zorla bir iki kelime konuşulur hepsi bu.
İki tabloyu karşılaştırdığımızda hangi aileden yetişen çocuk daha sağlıklı ve topluma faydalı olacaktır? Hangi çocuk mutlu ve huzurlu bir ruh haliyle topluma fayda verecektir. Doğru cevabı bulmak güç değil sanırım.
Geçmişe özlem ya da nostalji hastalığı diyelim aslında bir kaçış mıdır bilemeyiz lakin şunu unutmamak gerekiyor, hayatımızın standartları yükseldikçe birbirimizle olan bağımız giderek azalıyor. Eskilerin ya da atalarımızın kurduğu sıcacık evleri, sobada pişen aş ile geçirdiğimiz yoksul ama huzurlu günleri özleyişimiz sanırım biraz da kendi tembelliğimizde yatıyor. Evet geçmişten kopmamak, eskiye özlem duymak güzel fakat bulunduğumuz günü kaçırmakla değil, geçmişten ibret alıp geleceğe güzel adımlar atıldığı zaman güzel. Eskinin sıcak aile ortamını sağlamak için fert fert mücadele etmek, gerekirse evde interneti, televizyonu, cep telefonlarını kapatıp birlikte olacağımız anlar yaratma uğraşı içerisinde olmalıyız. Hani o özlemle andığımız eski bayram tadında sofralardan bahsediyorum.
Şimdi artık dilimizde eskiye dair anılar, şarkılar var. İstediğimiz an ulaşabildiğimiz şarkılar eşliğinde geçmişi yad ederken geleceği kaçırmayalım. Murathan Mungan’ın şiirini okurken fonda Sezen Aksu eşlik edecektir size:

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.

Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken,
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden…
Eskidendi, çok eskiden dememek için, internetin, televizyonun ve cep telefonun olmadığı aile toplantılarına davet ediyorum sizi…
28/09/2010/İstanbul




Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster