Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


Artvin'li Halk Ozanı Yanıkozan


Açıklama: Biz kimse için ölmeyiz Kimseden emir almayız Kimseye uşak olmayız Kimse bizi kullanamaz
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 10 Mayıs 2017
Geçerli Tarih: 19 Nisan 2024, 09:31
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=167


  Şair Muhammet Avcı, 18.02.1955 tarihinde Artvin ilinin Şavşat ilçesine bağlı Yanıklı köyünde dünyaya gelir. Babasının adı Hamit, annesinin adı ise Muhsine’dir. Babasını beş yaşında bir iş kazasında -kesilen ağacın üzerine düşmesi sonucunda- kaybeder. Küçük yaşta yetim kalan şairi annesi, ağabeyleri, ablaları ve amcası büyütür. Şair, bu kişilerin emeklerini her zaman saygıyla anmaktadır. Babasız bir yaşam, şairin tüm sanat yaşamına ister istemez yansıyacak ve trajik konuları, ölümleri, ayrılıkları, yalnızlıkları, özlemleri anlatmaya itecektir şairimizi.


 

Şairin doğduğu köy, bir orman köyüdür. Halkın geçim kaynağı orman ürünleri ve hayvancılıktır. Kışları ağır geçer. Arazi tarıma elverişli değildir. Bu da, yöre insanını zorunlu olarak eğitime yöneltmiştir. Çok zor koşullar içinde eğitim görmeye çalışır köy çocukları. Maddi olanaklar olmadığından kısa yoldan hayata tutunmak, devlet memuru olmak hem ailelerin, hem de çocukların hülyasıdır.


 

İlkokulu doğduğu köyde okur. Sanata ve şiire olan duyarlılığı, yatkınlığı o zamanlarda başlar. İlkokul öğretmeni, küçük şairin şiirlerini okulun duvar gazetesinde yayımlar. O şiirleri hatırlamasa da öğretmeninin duyarlı yaklaşımını hiç unutamıyor şairimiz.


 

Ortaokula Artvin’de devam eder. Ortaokul çağlarında “bahar” ve ”doğa” konulu şiirler yazar. Şair olmaya ve mutlaka bir şiir kitabı yayımlamaya o zaman karar verir.


 

Lise birinci sınıfı İstanbul’da okur. Edebiyat öğretmeni onları sınıfça Tevfik Fikret Müzesi’ne (Aşiyan) ve Yahya Kemal’in kabrine götürür. Bu gezi, kendisini çok etkiler. Ziyaret sırasındaki heyecanı hâlâ unutamadığını söylüyor.


 

Lisenin ikinci ve üçüncü sınıflarını Artvin Kâzım Karabekir Lisesi’nde tamamlar. Lisede eğitimine devam ederken ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İnönü vefat eder. Edebiyat öğretmeni sınıfın tüm öğrencilerini kütüphaneye götürür ve İsmet İnönü hakkında yazılan yazılarla ilgili bir tarama çalışması yaptırır. Derlenen yazılar İsmet İnönü’nün ölümü nedeniyle yapılacak törende okunacaktır. Bu esnada şairin zihninde, taradığı konuyla ilgili dizeler şekillenmeye başlar. Kütüphanenin bir köşesine çekilip bu mısraları yazıya dökerek şiiri  tamamlar. Utana sıkıla, öğretmenine şiiri gösterir. Öğretmeni şiiri çok beğenir ve ildeki törende şiiri kendisine okutturur. Bu olay şaire inanılmaz bir güven kazandırır. “Belki de İsmet İnönü için yazılmış ilk ve tek şiir odur”, demektedir şairimiz. Ama ne yazık ki o şiirden hafızasında fazla dize kalmamıştır.


 

Yüksek öğrenimini Kars Eğitim Enstitüsü’nde görür. O yıllar, ideolojilerin çatıştığı, eyleme dönüştüğü zor yıllardır. Daha çok ideolojik şiirler yazar ve bu şiirlerini Kars’taki yerel gazetelerde yayımlatır.


 

Biz kimse için ölmeyiz


 

Kimseden emir almayız


 

Kimseye uşak olmayız


 

Kimse bizi kullanamaz


 

O yıllarda yazdığı şiirler, şairin Kars’ta ünlenmesini sağlar. Şiir denince, arkadaş çevresinde ve ildeki yerel basında şairimiz akla gelir.


 

Herkeste çalışma hissi


 

Bir yanda fabrika sesi


 

Öbür yanda ezan sesi


 

Çağa böyle uymalıyız.


 

Kars’ta tanınan şair, bir gün kırtasiye dükkânına şiir defteri almak için girer. Kırtasiyeciden çıkarken fiili saldırıya uğrar. Bu çirkin saldırıyı yaşamı boyunca unutamaz. Kendisi o dönemde yazdığı şiirlerini pek önemsemez ve bugün o şiirlerin kendisi için bir anlam ifade etmediğini söyler. Bu şiirleri ancak o dönemleri yaşayanların anlayıp okuyacağını ifade eden şair, “onlar benim küllenen acılarımdır.”der.


 

Kars’ta, halk şiirimizin son ustalarından Murat Çobanoğlu’nun kahvesine devam edememesine çok üzülmüş ve bu arzu içinde bir ukde olarak kalmıştır. Bugün bir ozan olarak tanınmamasına o devamsızlığın neden olduğunu düşünür.


 

Öğretmen olarak ilk ataması Trabzon’un Of ilçesine bağlı Hayrat Merkez İlkokulu’na yapılır. Bu yıllar daha çok, gurbet konulu şiirlerin yazıldığı yıllardır.


 

Ana beni gurbette mi doğurdun


 

Hamurumu gam ile mi yoğurdun


 

Benzeri dizelerin yoğunlaşacağı şiirler vardır şairin gündeminde.


 

Arzum gibi sürgündedir neşem de


 

Oturup inlerim garip köşemde


 

Yıldızlara varmak vardı düşümde


 

 


 

Ağlamak kaderim, gülmekse haram


 

Tarifsiz bir histir gurbette bayram


 

Bayram kavrum kavrum yandığım gündür


 

 


 

Yitik yıllarımı andığım gündür


 

Acıyı kedere bandığım gündür


 

Karadağ’ı anımsatır sigaram


 

Tarifsiz bir histir gurbette bayram


 



Samsun, ikinci durağıdır şairin. Terme ilçesine bağlı Töngellibel İlkokulu’nda görev yapar yıllarca. Ülke sorunları ve sevda, şiirlerinin yükünü oluşturur bu dönemde.


 

Kalmasın hüzün, çile


 

Cemreler düşün hele


 

Düşler dönüşsün sele


 

Bahar gözlü çocuklar


 

dizeleri o dönemde yazdığı “Çocuklar” adlı şiirinin bir dörtlüğüdür. ”Bütün Çocuklar Kardeştir” şiirinde ise şairliğin sesine eğitici bir yüreğin sıcaklığı da yansır:


 

                         …


 

             Sevgi dolsun yürekleri


 

             Gerçekleşsin erekleri


 

             Ayrı olsa da renkleri


 

             Bütün çocuklar kardeştir


 

             


 

             Essin özgürlük yelleri


 

             Açılsın barış gülleri


 

             Ayrı olsa da dilleri


 

             Bütün çocuklar kardeştir


 

 


 


1989 yılında doğduğu şehre, Artvin’e, ataması yapılır.Gurbet şiirlerinin soluklandığı bu dönemde öğretmenlik mesleğiyle ilgili didaktik-lirik şiirleri kaleme alır şair.


 

Çocuk denen güfteyi öğretmen beste yapar


 

Dikenli bile olsa onu güldeste yapar


 

                         …


 

“Selâm” şiirinde:


 


 

Günler geçsin bahar ile


 

Unutulsun elem, çile


 

Selâm güle, karanfile


 

Bütün çiçeklere selâm


 


 

Cemre düşer her insana


 

Özlemini der insana


 

Selâm 23 Nisan’a


 

Bütün bayramlara selâm


 

dizeleriyle yarının büyüklerini selamlar.


 

Artvin’de düzenlenen çeşitli yarışmalarda birçok ödül alır. “24 Kasım Öğretmenler Günü” dolayısıyla yapılan şiir yarışmalarında iki kez birincilik ödülünü alır.”Şavşat’tan Nağmeler” adlı antolojide altı şiiri yer bulur. Aşağıdaki şiir bunlardan bir örnektir:  ÖĞRETMENİM


 

       Görüyor gözüm senle


 

       Gülüyor yüzüm senle


 

       Gecem gündüzüm senle


 

       Geçiyor öğretmenim


 

 


 

       Kardan ak bir gelecek


 

       Seninle olur gerçek


 

       Düşlerin çiçek çiçek


 

       Açıyor öğretmenim


 

 


 

       Yakın olur her ırak


 

       Yeşerirse çöl, çorak


 

       Buzları orak orak


 

       Biçiyor öğretmenim


 

 


 

Şairimizin son tayin durağı Sakarya’nın Akyazı ilçesi olur. Akyazı yılları, şairin şiir çalışmalarını yoğunlaştırdığı bir dönem olur sanat yaşamında.Yazdığı şiirlerini çeşitli internet sitelerinde özellikle www.yanikli.com’da yayımlar. Gurbet acıları, memleket özlemi ağırlıklıdır artık şiirleri:


 

 …


 

 Rüyadır ekmeğim, hayaldir aşım


 

 Gölgem ile bitmedi hiç savaşım


 

 Ne mezarım belli ne mezar taşım


 

Adı unutulan bir garibim ben


 

Şair, doğduğu köyü ve ilini hiçbir zaman unutamaz. Hemen hemen bütün şiirlerinde bu özlemin izlerini görürüz. Örnek olarak, “Artvin Deyince” başlıklı şiirinde serhat şehrimize olan özlemini dile getirir:


 

 


 

           Yeşiliyle büyülenir gözlerim


 

           Baharı çiçekli, güzleri serin


 

           Ayvası var, üzümü var her yerin


 

           Narı hatırlarım Artvin deyince


 

 


 

           Bir kervan gibidir düğün alayı


 

           Bir ömürdür üç beş günlük balayı


 

           İzmir’in zeybeği, Kars’ın halayı


 

           Barı hatırlarım Artvin deyince


 

 


 

           Yeşil yaylaları sanırsın ki çim


 

           Deniz başka güzel, suyu o biçim


 

           Gurbet ellerinde yanarken içim


 

           Karı hatırlarım Artvin deyince


 

 


 

           Yanık Ozan gezer deli divane


 

           Bir ismi Çoruh’tur, biri Livane


 

           Bir gönül verdiğinde seven, sevene


 

           Yari hatırlarım Artvin deyince


 

 


 

 


 

 


 

Hele doğduğu köy apayrıdır şair için:


 

           ÖZLEDİM SENİ KÖYÜM


 

 


 

           Yüce dağlarının, yaylalarının


 

           Karını, buzunu özledim köyüm


 

           Çiçekten çiçeğe konan arının


 

           Yolunu, izini özledim köyüm


 

 


 

           Sen hep ilham kaynağısın şairin


 

           Bir başka güzeldir tarlan, çayırın


 

           Daima yeşildir kırın, bayırın


 

           Dağını, düzünü özledim köyüm


 

 


 

          Hatıran gönlümde canlanır yine


 

          Yeşil ormanların hoş nefesine


 

          Yıllardır hasretim guguk sesine


 

          Kurdunu, kuzunu özledim köyüm


 

 


 

          Ben hep sende diliyorum ölümü


 

          Yakıp serpin dağa, taşa külümü


 

          Şen türküler büyülerdi gönlümü


 

          Sazını, sözünü özledim köyüm


 

 


 

          Meyve bahçesinde, gür ormanında


 

          Buğday hasadında, gül harmanında


 

          Tertemiz havanın, suyun yanında


 

          Külünü, tozunu özledim köyüm


 

 


 

          Bahar coşkusuyla çağlar deresi


 

          Ruhu dinlendirir ahenkli sesi


 

          Yediden yetmişe bütün herkesi


 

          Oğlunu, kızını özledim köyüm


 

 


 

          Gönlüme ilk cemre düştüğü andan


 

          Bir hatıra kaldı geçen zamandan


 

          Gurbette gök görünmüyor dumandan


 

           Ayla yıldızını özledim köyüm


 

 


 

           Yanık Ozan sil gözünün yaşını


 

           Hasret tüten toprağını, taşını


 

           Mısır ekmeğini, pancar aşını


 

           Tadını, tuzunu özledim köyüm


 

 


 

Üstad Necip Fazıl, anneler için yazdığı bir şiirinde (edebiyatımızda anne üzerine yazılmış en güzel şiirlerden biridir):


 

 


 

 “Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar”


 

 


 

der. Bu dize, şairin içinden çıktığı toplumla şair arasında olması gereken ilişkiye benzer. Toplum çocuk, şairse annedir.


 

Memleket özlemini yansıtan birçok şiir yazan şair aynı zamanda çeşitli konular üzerine ağıtlar da yakmıştır .Bu nedenle kendisine “Ağıt Şairi” diyenler bile olmuştur.


 

Artvin yöresinde genellikle akordeon çalınır düğünlerde, şenliklerde. Yörede “akordeon” dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Yanıklı köyünden Tahsin Tekin’dir. Tahsin Ustanın yakalandığı amansız hastalıktan vefat etmesi üzerine bir ağıt yakar ve şöyle der:


 


 

Çayın bardağında, çorban tastadır


 

Yatağın ağlıyor, yastık hastadır


 

Geçtiğin köprüler, yollar yastadır


 

Gözyaşımız nehir, sel Tahsin Usta


 

 


 

Yine kendi köyünden konuşma özürlü, aklı dengesi yerinde olmayan, kendi halinde yaşayan Nuri Avcı’nın acıklı yaşamının son bulması üzerine şunları söyler:


 

Geçmişten yarına sürer bu hicret


 

Ukbâda ödenir herkese ücret


 

Bizim sende ne hakkımız olacak


 

Asıl sen hakkını bize helâl et


 

                 


 

Evden kaçar, yitirirdi izini


 

İncitirdi dirseğini dizini


 

Eğdi Hakk’ın buyruğuna başını


 

Topladı dünyadan dün valizini


 

 


 

                         …


 

 


 

Şair, asıl acıyı annesini kaybettiğinde yaşar. Babasını çocuk yaşta kaybetmesi, annesine olan düşkünlüğünü kat kat artırmıştır. Çünkü annesi ona hem ana hem de baba olmuştur. Bu ölüm, onu derinden yaralar:


 

                                            I


 

     Gündüz güneş doğmasaydı


 

     Keşke annem sağ olsaydı


 

     Yazın yağmur yağmasaydı


 

     Keşke annem sağ olsaydı


 

 


 

     Her derdimi o bilirdi


 

     Hemen Hızır kesilirdi


 

     Hanemden ne eksilirdi


 

     Keşke annem sağ olsaydı


 

 


 

     Yollarında taş koymazdım


 

     Gözlerinde yaş koymazdım


 

     Hiç yanını boş koymazdım


 

     Keşke annem sağ olsaydı


 

 


 

     Kapanaydı her bir yolum


 

     Kesileydi elim kolum


 

     Olmayaydı param pulum


 

     Keşke annem sağ olsaydı


 

             II


 

     Bu şok öyle müzmin şok ki


 

     O haz, o şevk artık yok ki


 

     Ağrılarım öyle çok ki


 

                       Sızlar durur gece gündüz


 

Kapanmadı yaram anne


 

             Yarı bozuk yarı düzgün


 

             Nasıl geçti bilmem yüz gün


 

             Böyle mahzun, böyle üzgün


 

                     Senden ayrı yaşadığım


 

                     Bu ikinci bayram anne


 

            


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster