Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


HAYALLERİNİN PEŞİNİ BIRAKMA!


Açıklama: Hayalleri olan asla uyumaz! Hayallerinin peşini bırakma ve sesini duyur!
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 20 Ocak 2011
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 16:47
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/yazar.asp?yaziID=188


Küçüktüm ufacıktım, diye başlar birçok hikaye; ama inanın ben gerçekten de küçüktüm ve ufacıktım. Ailemle birlikte Anadolu’nun küçük bir köyünde yaşarken yani dünyamın sadece gördüğüm yerlerle sınırlı olduğunu düşündüğüm günlerden bir gün okuduğum hikâye kitaplarının birinde çok etkilendiğim ve hayatım boyunca beni takip edecek ve bana heyecan verecek bir söz görmüştüm: « Hayalleri olan asla uyumaz! Hayallerinin peşini bırakma ve sesini duyur! » diye... Küçük olmak biraz da hayal etmek demekti. Ellerimi başımın arasına alıp bir hayal kurduğumu hatırlıyorum. O ana kadar büyüklerimden duyduğum; ama gitmediğim, görmediğim kasabalar ve şehirleri düşünerek küçücük dünyamdan çıkıp farklı bir yerlerde olabilmeyi hayal etmiştim sanırım. Bu düşlediğim olay sadece bir hayal miydi yoksa bir dua mi bilinmez; ama gerçekleşmesi çok zaman almayacaktı. İlkokul bitince ortaokula başlamak için köyümüzden Artvin il merkezine gittim. Ardından liseyi Ordu Fen Lisesi’nde okudum ve nihayet üniversite okumak, hayallerimdeki şehir Ankara’ya nasip olacaktı. Bu durum küçük dünyam için sanırım büyük bir devrimdi.

 

Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki günlerim, hayatıma yön vermeye başladığım yıllardı. Bir yandan dünyaya, ülkeye, çevreye, aşka, sevgiye dair fikirlerin oluşuyor, doğrularını yanlışarını belirliyor, ufkunu genişletiyorsun bir nevi. Bir yandan da farklılıklara ilk defa bu kadar alışılmadık bir şekilde rastlaşıyor ve zamanla alışıp her gördüğün farklılığın sana yeni bir zenginlik kattığını anlıyorsun.

 

Hukuk eğitimimden sonra hayallerim beni herkesin olmak isteyeceği avukatlık mesleğine yönlendirdi. Bunun için Ankara Barosu’na bağlı olarak bir yıllık staj, ardından da halen çok güzel hatıralarla andığım yaklaşık üç yıl boyunca avukatlık yaptım.

 

Bir gün, Ankara Adliyesi’nin yorucu ve bir o kadar da kasvetli yapısından bir an önce kurtulmak için işlerimi erkenden bitirip büroya dönerken yolda okumak için aldığım bir gazete benim tüm kaderimi değiştiriyordu. Gazetedeki bir ilanda Milli Eğitim Bakanliği, ülkemizdeki yetişmiş eleman sayısını artırmak amacıyla dil, master ve doktora yapmak için lisans mezunu 1000 öğrenciyi yurt dışına yollayacağını yazıyordu. Kendimi heyecandan büroya zor atmıştım, ilanın detaylarına baktığımda tüm şartları sağladığımı görünce birden küçüükken kurduğum hayal geldi aklıma. Ama yurt dışına çıkma fikri ürpertti içimi, bu kadarını hayal dahi etmemiştim dedim kendi kendime. Birden sihirli cümlem aklıma geldi ve kararımı verdim: “Hayallerimin peşini bırakmayacağim!” dedim. Bu bursa başvuracağım...

 

Kazandığım bu burs kapsamında yaklaşık on sekiz aydır Paris’teyim. Bunun on beş ayını Sorbonne Üniversitesi’nin dil kursunda Fransızca öğrenerek geçirdim. Dil kursu sürerken üniversitelere yaptığım master başvurularının neticesinde Paris 1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nden kabul aldım. Yaklaşık üç aydır da “Özel Hukuk-Uluslararası Tahkim” alanında master yapıyorum. Masterdan sonra yine Sorbonne Üniversitesi’nde doktoramı yapıp ülkeme döndüğümde Galatasaray Üniversitesi’ne akademisyen olacağım.

 

MEB bursundan biraz bahsetmem gerekirse bu bursun temel amacı ; yurt dışına yollanan öğrencilerin gerekli eğitimi aldıktan sonra edindikleri donanımları yurda döndüklerinde kendi ülkelerine aktarmalarıdır. 1929 yılından itibaren Devlet tarafından yurt dışına belli alanlarda yetiştirilmek üzere burslu olarak öğrenci yollanmaktadır. Son yıllarda bu alana yeteri kadar bütçe ayrılması neticesinde binlerce öğrenci, bu burs ile yurt dışında eğitim fırsatı yakalamıştır. Genelde her yılın eylül ayında MEB’in yaptığı YLSY ile üniversiteler veya belli başlı devlet kurumları adına kontenjan miktarı yayımlanır. Daha önce girdiğiniz ALES sınavı puanı ile yapacağınız tercihler sayesinde başvuru yapıyorsunuz. Kısa zaman sonra sonuç açıklanıyor ve belli bir üniversite veya kurum adına bu burstan faydalanıyorsunuz. Yani yapacağınız uzun eğitim maratonu sonunda dönüp çalışacağınız kurum baştan belli oluyor. Belli prosedürlerden sonra yurt dışında dil eğitimine başlıyorsunuz. Bu bursun benim için en önemsediğim yönü de işte burası diyebilirim. Hiçbir kelime bile yabancı dil bilmeden bu burstan yararlanabilirsiniz; çünkü dil seviyesi başlangıçta aranan şartlar arasında değil. Dil eğitimini genelde büyükelçilikler aracılığıyla daha önce organize edilmiş dil kurslarında görüyorsunuz. Master ve doktora egitimini de tamamladıktan sonra yurda dönüp çalısacağınız kurumda yurt dışında geçirdiğiniz sürenin iki kati calışma mecburiyetiyle işe başlıyorsunuz. Bu bursu hepinize özellikle tavsiye ederim.

 

Bu yurt dışı kararını vermek, biraz önce bahsettiğim gibi inanın kolay olmadı aslında. Kendinizce kurmuş olduğunuz hayat düzenini radikal şekilde değiştirmek, yıllardır her daim yanında bulunan ailen, dostların ve sevdiklerinden uzun süre ayrı kalacak olmak, o kadar da kolay bir şey olmasa gerek. Ama en zoru da orda seni nelerin karşılayacağını bilmemek oluyor. Işte burda insanın macera ve merak dürtüsü devreye giriyor ve seni kuşatıyor. Yeni yerler keşfetmek, yeni kültür, yeni insanlar tanımak hele hele farklı bir dil öğrenmek ayrı bir ufuk açıyor beyninde insanın.

 

Bursu kazandığım haberini aldıktan sonra, hayatımda yeni bir dönem başlayacağı kesindi. Macerali, heyecanli; ama bir o kadar da zorlu ve problemli olabilecek bir seruven diyebilirim kısaca; çünkü kimse yurt dışında bir sıkıntı yasamak istemez. Kalacak yer sorunu, yiyecek sorunu, iletişim sorunu... Bunlar saymakla bitmez. En önemlisi de yapacak olduğunuz bunca fedakarlık, zaman ve masrafin boşa gitmemesi düşüncesidir. İşte böyle bir durumda kendinizi profesyonel bir ekibe teslim etmenizde fayda görüyorum. Çünkü bu yola, kariyerinizde daha da profesyonelleşmek için çıkıyorsunuz. Bunun için de daha olaya başlarken profesyonel düşünüp bir destek almanız mantıklı olacaktır. Ben de bin bir soru işaretleri ile dolu günlerimde Ankara Dedeman otelinde yurt dışı eğitimi ile ilgili bir fuar olduğunu duymuştum. Uzun zamandır kafamda büyüttüğüm soru işaretlerin çoğunu orda bıraktım. İtiraf etmeliyim bir fuardan bu kadar faydalanabileceğimi düşünemezdim. HIT Uluslararası  Eğitim Danışmanlığı ile tanışmak o güne nasipmiş. İlk olarak sevecen bir yüz karşladı beni. Begüm Hanım, teşekkürler o günkü ilginizden dolayı. Kendisi HIT Uluslararası eğitim standında görevli idi. Gerekli ön bilgileri kendisinden alıp Çankaya’da bulunan büronun adresini aldım. Büroda daha sonra Sibel Hanım ile tanıştım. Bu süreçle ilgili ilk defa biri tüm içtenliği ile doğru ve düzgün bilgi vermişti. Yurt dışı için işlemlere hemen başladık. Çok kısa zamanda bana ve bursuma uygun bir program seçildi ve fazla bürokrasi mağduru olmadan vize, kalacak yer ve okul sorunu aşıldı. Belki bu işleri kendim yapmaya calışsam bu işin içinden çıkamazdım.

 

Bu kadar fedakarlik yapıyorsam zor da olacaksa en iyisini yapmalıydım. Bunun için yer kesinlikle Paris olmalıydı ve bu süre zarfında dilimin hızla gelişmesi için Fransiz bir ailenin yanında kalmayı tercih etmeliydim.

 

Bir dili yerinde öğrenmenin hep faydalı olduğu söylenir. Ben size net bir şekilde haykırıyorum, bu bir söylenti değil « gerçek! » Bu kapsamda Fransızca öğreneceksem bu işin merkezi olan ve hayallerimi süsleyen şehir Paris’te olmalıydım. Paris demek, dünyanın en büyüleyici şehirlerinden birinde olmak demekti. Tüm dünyadan herkesin, her ceşit kültürden, milliyetten kişilerle tanışmak demekti. Böylece sadece dil öğrenmek ile kalınmayacak, bu durum sayesinde kendini geliştirmeye yönelik binbir firsat ile de karşılaşacaktım. Aşkın, modanın, sanatın merkezinde geçirilecek günlerin yakın olması beni çok heyecanlandırıyordu.  Seçeceğiniz dil okulu da bu açıdan çok önemli. Dünyaca çok ünlü olan Sorbonne Üniversitesi’nin bu eğitimi verdiğini duyunca aslında çok da tereddüt etmedim. Hem böylece master ve doktora yapmayı istediğim üniversiteyi daha önceden tanıma fırsatı bulacaktım. Beni en zorlayan karar, Fransız bir aile ile beraber yaşamak konusundaydı. Misafirlikte bile kalmaktan çekinen ben ; dilini , dinini, ne yiyip içtiklerini bilmediğim bir aile- de nasıl kalacaktım. Ama devamlı şekilde Fransızca öğrenebileceğim bir ortam olması, farklı bir yaşam kültürünü yerinde bizzat görme ihtimali bu korkularımın üstüne geçti.

 

Böyle bir ruh halinde bir haziran sabahı çıktık yola. Arkadaşlarla helalleşmek sart. Gidip de dönmemek var. Ailen havaalanına kadar geliyor buğulu gözler ve dualı sözlerle. Sen ise bir elinle bavulunu tutuyor diğeriyle dostlarını selamlıyorsun, gözünde mazi aklında geleceğin... Böyle bir iklimde çıktım bu yolculuğa. Uçakta çevremde Fransız turist grubu vardı. Dediklerinden hiç ama hiçbir şey anlamıyordum. Çünkü ezberlediğim  «  bonjour, merci, au revoir » kelimelerini çok nadir kullanıyorlardı. Yolculuk boyunca hayaller kurmakla meşguldüm, hayalleri güncellemek lazimdi haliyle. İlk defa yurt dışına çıkıyordum, bunun için arkadaşlar vasıtasıyla Paris’te « arkadaşının arkadaşları» ile daha önce temasa geçilmis ve beni karşılamaları önceden tembihlenmisti. Her ihtimale karşı telefon numaraları verilmis, bir adet fotoğrafın ekte gönderilmişti. Ne renk giysi giyeceğin ise çok daha önceleri kararlaştırılmıştı. Paris’e yaklaşıldığını, herkesin birden « vavv! » diye camlara yönelip ufacık da olsa görülen meşhur Eyfel kulesine yönelen dikkatten anladım. Anlaştığın üzere tanıdıkların seni karşılıyor ve Paris’e ilk adımını atıyorsun. Biliyorsun ki bu adım insanlık için normal, senin için büyük bir adım.

 

Beni karşılayan arkadaşlar, burda Türk gurbetçilerimizden, içleri vatan hasreti ile yanan kişiler. Göze ilk çarpan misafirperverlikleri. Evlerini sonuna kadar açıyorlar, memleketin havasını suyunu soruyorlar büyük bir özlemle. Burası geçici bir durak çünkü az sonra, devamlı kalacağın Fransız ailesi ile tanışacaksın. Haberleştikten sonra, yeni ailene doğru yola koyuluyorsun. Kapıda seni tam bir Fransız hanımefendisi ; renkli gözlü, sarışın, orta yaşlarda, elinde şarabı ile tam filmlerdeki gibi “madam” denmeyi hak eden bir bayan karşılıyor. Yüzündeki gülümseme sana ilaç gibi geliyor ve bir anlık rahatlıyorsun. Sen de sevecenliğini göstermek adına yüzünden bir tutam gülücük ikram ediyorsun. Hızlıca konuşuyor konuşuyor.. sen ise sadece içinde « Bienvenue (hoş geldiniz) ve bonjour’u » anlıyorsun. Yanımdaki arkadaşım benle ilgili « Bu fransızca hiç bilmiyor.» diyor, bu cümle sanırım kadını şoke ediyor. Yıllardır çok öğrenci misafir etmiş evinde; ama benim gibi birisinin ilk olacağını söylüyor haliyle. Ama esprisini de ekliyor, sorun değil ben ana okulu öğretmeniyim ilgilenirim, uzmanlık alanım diyor J. Bense herkes güldüğünde gülüyor, konustuğunda ortalığa boş boş kafa sallayıp denilenleri onayladığımı belirtiyorum. Dediğim gibi kadın ana okulu öğretmeni çok ilgili, hayat dolu biri, evde yirmi yaşında bir kızı var. Adı Manon, üniversite okuyor. Anasının kızı tam! Yani o da güzel. İlerleyen günlerimde muhabbet etmeye çalıştığımda bana hayalinin emlakçı olmak olduğunu söyleyince beni şok etse de aramız genelde iyi. Kadının bir de oğlu var on iki yaşinda Marius. Kendisi kısa zamanda kankam oluyor, evin yakınında bulunan Mc Donalds’tan dondurma ısmarlama karşılığında iki kelime öğretiyor. Beni oyuncakları ile oynatıyor J. Bir de evimizin asıl sahibi var tabiki « suchi», o bir kedi, Fransa ‘da sanırım hayvan beslenmeyen ev yok gibi, bizim nasibimize de bu düşüyor. Odamı görüyorum, evi bir bir geziyorum. Şartlar, beklentiler konuşuluyor. Aramızdakı bu dil problemi için kısa zamanda acil çözümler bulunuyor haliyle. Evde yemek yenirken ortaya Fransızca-Türkce sözlük konuyor. Lazim olan anahtar kelime bulunuyor ve böylece gecici de olsa tum sıkıntı çözülüyor. En çok da beden dilinin evrenselliğine artık kesin bir şekilde inanıyorsun. El kol hareketleri kafa hareketleri başlı başına bir dil nerdeyse J. Ve hayatımda unutamayacağıma inandiğim günler teker teker geçmeye başlıyor böylece.

 

Okula gittigimde yıllar sonra tekrar öğrenci olmak heyecanı kaplıyor içini. Seviye tespit sınavı yapılıyor. Hiç tereddütsüz ilk kurdan başlıyorum. Sınıfa girdiğimde gördüğüm tablo şu ana kadar alışık olmadık bir izlenim bırakıyor bende. Bir Çinli, diğeri sanırım Japon; ama Koreli de olabilir. Bir güzel kız var, bu sanırım Brezilyalı. Esmer ve beyaz dişli Afrika’dan geliyor olmalı...Garip bakışmalar arasında zorda olsa tanışma faslına geçiliyor. Dünyanin her yerinden biri var, sen de ülkeni temsil ediyorsun. İlk gün tanışma faslı seni yormaya yetiyor artıyor bile. Bu yorgunlukla uyumadan önce aklına yeni sınıfın geliyor ve mevcut arkadasların : Ahmet, Hasan, Ali, Ayşe, Duygu’ya ; Thomas, Marc, Megumi, Claire, Katrynleri de ekliyorsun artık. Bu işte bir zenginlik, farklı milletten insanlarla ayni dili konuşmaya calışmak gerçekten çok zevkli olacağa benziyor...

 

Dil öğrenmek sadece bir uğraş değil hayatin bir parçası olmalı, bir hayat mücadelesi belki. Hayatin her parçasını belli süreliğine bu amaca adamakta fayda var diye düşünüyorum. Bunu çok ders çalışmak olarak algılamayın lütfen, radyo dinlemek, anlamasanız da tv kanallarını izlemek, yolda geçerken panoları ve reklamları sözlük esliğinde herkesin gözü önünde de olsa utanmadan sıkılmadan okumaya çalışmak, metroyla giderken müzik dinlemek değil çevrenizdekileri yandan yandan dinlemeyi denemek, aynı dil konuşan arkadaşlarla mümkün olduğunca az zaman geçirip ana dilinizi kullanmamay denemek... Bunlar saymakla bitmez.

 

Paris’te ve Fransa genelinde oldukça kaliteli dil kursları bulunuyor. Çok da kaliteli eğitim sistemleri var. Bunu çok kısa zamanda hissedebiliyorsun. Teoridense pratiğe daha cok önem veriliyor. Yani bir gün derste adres sormayı öğreneceğim derken beni Paris’in göbeğine bırakıp okulu bulmam istenmesini beklemezdim herhalde. Ama insan yabancı yerde oldu mu pratik zekası bir ayrı çalışıyor, Türk ince zekamı kullanarak meydandaki Türk dönerciden yardım alıyorum ve okula en erken varan ben oluyorum J. Ev halkı zaten gün geçtikçe sendeki ilerlemenin hayreti içerisinde. Konuşmaya başladıkça, dilin çözüldükçe ilk günlerdeki haline bakıp düşünüp gülüyorsun. Uzun zamandır biriktirdiğin esprileri yapmaya çalışıyorsun. Ama eklemeden edemeyeceğim, yemeklerine hiç mi hiç alışamadım buranın. Ağzımın tadı hala uçakta yediğim son köftede kalmış. İlk aylar bir hayli  kilo verdim diyebilirim. Bu dil kursu işini kilo vermek isteyenler de bu yönüyle kullanabilir tavsiye olunur benden söylemesi. Yiyecekleri alışkanlıkları mutfağı size uymuyor haliyle. Marketlerinde ise bisküvi reyonu salata reyonundan daha az yer kaplıyor. Şu da bir gerçek ki bir yerde yaşamaya alıştıkça o yerin nesi meşhur olduğunu duyunca daha da seni kimse tutamıyor. Mesela Fransız bagetleri, kekleri, kurabiyeleri, tartları, peynirleri şaraplari derken bir bakıyorsunuz verdim dediğiniz kilolar aynen geri geliyor.

 

Günler, aylar geçerken her geriye bakip düşündüğünde böyle bir seçim yaparak ne güzel bir karar verdiğini düşünüyorsun. Mart, nisan ayları yaklaştı mı seni bu sefer üniversitelerin master basvuruları heyecanı sarıyor. İyi bir üniversite seçmek senin geleceğinle ilgili alacağın en önemli kararlardan biri. Burada cçoğu üniversite, ilanlarını internet üzerinden yapıyor ve tüm istediği belgeleri bildiriyor. Bu belgelerden cok az bahsetmek gerekirse, diploma, transkript, cv, proje, tavsiye mektubu... Belgeleri toparlayıp postayla yolluyorsun. Burda hoşuma giden bir şey var ki; interneti yaygınlaştırmaya yönelik güzel bir uygulama. Evrakların ellerine vardiğini, şu an hangi aşamada olduğunu eksik olup olmadığını ve sonucun devamlı bir sekilde internet üzerinden sana haber veriliyor. Ben de bu bilinçle kazandığım burs kapsamında özel hukuk alanında master programlarına baktım. Bunu secerken programin icerigi, ders programi, ogretim kadrosu ve okulun dunya capindaki tanınırlığına dikkat ettim. Tahmin edersiniz ki, Fransa genelinde çok kaliteli üniversiteler var, bunlar kendi alanlarında dünyanın en önde gelenleri arasında. Ve buralarda alınan eğitim Türkiye’de geçerli bir kariyer olarak görülüyor.

 

Gecen sene yaklaşık sekiz üniversiteye başvuruda bulundum. Ayrıca İsviçre’den Noschatel Üniversitesi’ne alanımla ilgili çok meşhur olduğu için başvurdum.Bunlardan çoğundan olumlu cevap aldım. Ama hayatimin en zorlu günleri beni bekliyordu. Bazen tek seçenek olması, çok seçenek olmasından daha iyi olduğunu düşünüyorum. Birçok yerden kabul almış olmak beni zor bir seçim sürecine götürdü. İsvicre’ye gitmeyi düşündüm ilk başlarda; ama kurulu düzeni bu sefer bırakmak zoruma gitti. Zaten önümde Sorbonne Üniversitesi’nden aldığım kabul mektubu beni yeterince cezbetti diyebilirim. Kayıt yaptıktan sonra biraz gurur biraz da huzur kaplıyor icçnizi, biraz da memleket hasreti sardi mi bunca hikayeden sonra iyi bir tatili hak ettiğinizi düşünerek ver elini Türkiye diyorsunuz.

 

Yol boyunca ne kadar da hızlı geçmiş bunca zaman diyorsun. Yaşadıklarınız aklınıza geliyor ve bu çilginliği bir daha olsa yapar miydim diye kendine soruyorsun ve cevabını alamıyorsun. Türkiye’ye girdiğinizde ilk olarak reklam panoları dikkatinizi çekiyor. Her gördüğünüz panoyu düşünmeden ve doyasıya anlıyor olmak çok hoşunuza gidiyor. Belli bir zaman ana dilinin mübarekliğine inanıyorsun. Ailen, dostların seni karşılıyor. Sarılmalar şakalaşmalardan belli zaman sonra da ilk yorumlar geliyor. « Çok değişmissin, tam Fransız “mösyö”su olmuşsun!” diye öteden beriden doyasıya muahabbet etmeyeli bayağı zaman olduğu için bu keyfin içine bırakıyorsun kendini. Deden ise ilk fırsatını bulduğunda konuş bakalım Fransızca bir kaç şey diyor.  Misafirliğe gittiğin her evde hemen TV5 açılıyor, “ne dedi, ne dedi, söyle bakalım!” diye sorulmasa olmaz yani. Her geçen anın değerini daha iyi görüyorsun. Her şeyin çok değiştiğini yavaş yavaş anlıyorsun. Ama belli zaman sonra Paris’i özlediğini fark ediyorsun. Bu durumu önce kendine sonra da kimseye itiraf edemiyorsun.

 

İnsan hayalleri kadar vardır. Bahsettiğim gibi bir hayal kurdum ve şu an hayallerimin tam ortasındayım. Bunun için kendimi şanslı hissediyorum; ama ben de herkesin payına düşen kadar sanslıyım. Sadece şansım tam zamanında karşıma çıktı. Ben de uzanıp onları aldım o kadar. Hepinizi hayallerinizle seyahate davet ediyorum. Şimdiden iyi yolculuklar ve sonsuz başarılar...

 

 

Bilgehan AVCI

 

Paris / FRANSA

 

16.12.2010

 

bilgehanavci@hotmail.com

 


Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster