Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


ANILARLA ESKİ İSTANBUL GÜNLERİNE YOLCULUK


Açıklama: Rabbim, dayımın da kabrini nur eylesin!
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 12 Nisan 2020
Geçerli Tarih: 25 Nisan 2024, 01:29
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=447


Sene 1970. Artvin Kazım Karabekir Lisesi'nin 1. sınıf öğrencisiyim. Okulların açıldığı bir aya yakın bir süre geçmiş. Öğlenciyim. Okula gitmeden, İstanbul'dan gelen Nebi dayımla Sare ablamın evine uğradım. Dayım,okulumu sordu. Haydi seni İstanbul'a götüreyim! Yanımda oku! Dayım, okula gidip, tasdiknamemi aldı. Otobüste koltuk kalmadığı için koridorda küçük bir iskemlede başladı yolculuğumuz. Hopa’da ömrümde ilk defa denizi gördüm. Olaydan köydeki annemin ve ağabeylerimin haberleri olmadan! Ertesi sabah, İstanbul'a vardık. Üsküdar sapağında otobüsten indik. Paşabahçe'ye evimize gittik. Dayım, beni evde bırakıp, Sakarya'da olan eş ve çocuklarına gitti. Oğlu Fatih yeni doğmuştu. Yengemleri alıp getirdi. Beni Paşabahçe Ferit İnal lisesine kayıt ettirdi. Okul, klasik eğitimliydi. Oysa, Artvin'de modern eğitime geçilmişti. Farklı dersler ve farklı öğretmenler beni hayli sıkıntıya soktu. Bir aydan sonra, dayımın ataması Ümraniye'ye yapılınca, bir daha okul değiştim. Şimdi de yeni okulum modern eğitimliydi. Yeni öğretmenler,yeni dersler ve yeni çevre kolay elmadı. Burası sabahçıydı. Öğleden sonra sıkı bir şekilde derslerime çalışıyordum. Dayımın büyük kızı rahmetli Asuman, ilkokul 1'deydi. Arada sırada onu okuldan alır, okula götürürdüm. Artvin'den orta 1 ingilizce bilgisiyle gelmiştim İstanbul'a. Bu farkı kapatmam için, dayım özel öğretmen tuttu. Haftada birkaç gün özel öğretmenim olan Ali Sarıçiçek'e gider, İngilizce eğitimi alırdım. Ali Sarıçiçek'i de rahmetle anıyorum. Ümraniye Lisesinde okumaya başlayalı bir ay oldu olmadı Biyoloji dersleri kaldırıldı. Kim bilir, ne çok sevinmiştik? Dayımın evde daktilosu vardı. Daktilosuyla arada sırada çat pat iki parmağımla yazı yazdığım olurdu. Şimdi de PC'de yine iki parmakla yazıyorum ya! Artvin;de Kayabaşı'nda hem komşu hem arkadaşım olan Ahmet Avcı ve ailesi, o yıl İstanbul;a göç etmişlerdi. Ben ne bileyim İstanbul'un hangi semtine geldiler? Aradan bir- iki ay geçmişti. Bir hafta sonu Akyazı'ya gideyim derken yolum Üsküdar;a düştü. Daha akşama zaman var nasıl olsa dedim ve biraz gezintiye çıktım. Pazaryerinde dolaşırken bir de kimleri gördüm, dersiniz? Ahmet Avcı ile kız kardeşi Sevinç. Şaşkınlığımızdan az kalsın dilimiz, elimiz tutuldu. O günlerde gösterimde olan bir tiyatro oyununun afişinde ne yazılıydı, bilir misiniz? -Bu Ne Tesadüf; Aldılar beni, Zeynepkamil'deki evlerine götürdüler. Rahmetli Nuhibe Abla da çok şaşırdı. Oturup, özlem giderdik. Bana Harem;e kadar uyup Akyazı;ya uğurladılar. O yıl her hafta sonu onlara gider, onlarda kalırdım. Aradan geçen 50 yıla yakın zaman bu heyecanı bana unutturamadı. Rahmetli Nuhibe ablanın ve Abdullah amcanın çok ekmeğini yedim. Allah mükâfatlarını versin. Edebiyat öğretmenimiz, bir gün bizi Tevfik Fikret'in Aşiyan müzesine götürdü. Hayatımın ilk müze ziyareti. Ardından Yahya Kemal'in kabrini ziyaret ettik. Onca zaman geçti, hala gidemedim bu yerlere! İçimde bir ukde olarak duruyor. Hem çok ucuz olmasından hem de içinde şiirler yer aldığından 'GÜN' gazetesi alırdım. İçinde Temel Temürcü'nün taşlama şiirlerini zevkle okurdum. Ondan olacak, sosyal olaylar, şiirlerimin temel dokusunu oluşturur. . Arada sırada kalfa dayım da uğrardı bize. Her gelişinde, Aslı yengem ona sofrayı kurardı. Dayım da: -Ben yemek yemişim, aç değilim. Biz de: -Nerde yedin? Diye sorduğumuzda: -Kaynanamda yedim, der ve gülümserdi. Ben de hep merak ederdim, dayımın İstanbul’da da mı kaynanası var? Meğer dayım lokantaya kaynana diyormuş. Bu arada evdeki kitaplık dolabını karıştırır ve Hayat Mecmualarını görürdü. -Bunlar kimin? Diye sorduğunda: -Benim, derdim. Benim değil, Nebi dayımındır desem, onu ele vermiş olacağım, onun evinde kaldığım için kendimi ortaya atıyordum. Nebi dayıma kızmasın diyeydi benim bu vefalı davranışım. Bir hafta sonu yine Akyazı’ya geçmiştim. Dönerken Kalfa dayıma yol harçlığım için uğradım. Dayım o zaman Gazi Süleyman Paşa Camii’ni inşa etmekteydi. Selamlaştık. Hal- hatır faslından sonra: Allaha ısmarladık diyorum. Dayım da: Güle güle diyor. Tekrar: Allaha ısmarladık diyorum, O da tekrar: Güle güle diyor, bu fasıl da birkaç kez tekrarlandı. Sonunda: -Dayı, harçlığım yok, dedim. Dememle çalışan işçilerden birinden 50 lira aldı. Diğer birini gönderip parayı bozdurdu. 40 lirasını bana verdi kalan 10 lirasını kendi cebine koydu. Teşekkür edip, vedalaşıp, ayrıldım. Fakat aklım hep o 10 lirada kalmıştı. Aradan geçen 50 yıla rağmen hala o anı hatırlarım. Benim ki de çocukluk işte. Mevla’m, dayıma gani gani rahmet eylesin! Okul arkadaşlarım, anasız- babasız olduğumu gördükleri için, aralarında para toplayıp, bana vermek istediler. İhtiyacım elbet vardı ama, dayımın aynı okulda müdür yardımcısı olmasından ötürü, onu gölgelememek için yardımı reddettiğimi de unutamam. İstanbul rüyam erken bitti. Ertesi sene Artvin'e dönüş yaptım. Ama, Artvin'de süper bir öğrenciydim. Öğretmenler, metinleri sesli okuturlarken: İstanbullu, sen oku! Derlerdi. Çünkü İstanbul lisanıyla konuşuyor ve İstanbul lisanıyla okuyordum. İstanbul, benim ufkumu açtı. Rabbim, dayımın da kabrini nur eylesin! Nisan 2020 Sakarya Muhammet AVCI

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster