Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


ANILARLA ESKİ ANKARA GÜNLERİNE YOLCULUK


Açıklama: -Bir öğretmen, burada hesap ödeyemez, dedi. Ve hesapları ödedi. Teşekkür edip, ayrıldık
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 19 Nisan 2020
Geçerli Tarih: 19 Nisan 2024, 01:13
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=448


1976 Yılının Ekim ayıydı Ankara'yla ilk buluşmam. İlk tayinim için gitmiştim Ankara'ya. Milli Eğitim Bakanlığı'na gittim. Bana boş olan illerin listesini verdiler. Listeden Trabzon'u seçip, dilekçemi verip, Artvin'e dönmüştüm. İkinci Ankara buluşması 1980 yazıydı. İnsanın Ankara'da ne işi olur? Elbetteki yine tayin işi. Bu defa Trabzon'dan Artvin'e yaptırmak niyetim. Sanırım, Ulus'ta olmalı, Artvin oteline yerleştim. Ne gezer o tarihlerde bir eş- dost, bir akraba? Şimdi olsa, otelde kalsam, vicdan mahkemesinde yargılanmam işten değil. Şimdi oğlum Metehan, yeğenlerim Arif, Alim, Hasan, Gürkan'la gelinim Neriman ve sayısız hısım akrabam, arkadaşım, komşum var. Hele hele 'dayım var Ankara'da'! Şimdi soruyorum da Artvin otelinin varlığından kimsenin bilgisi yok. Nereden nereye? Kime telefon açsam, gelip beni AŞTİ'den alıp, evlerine götürürler, konuk ederler, gezdirirler ve yine biletimi alır, yolcu ederler. Daha ne olsun!!! Annem, iki de bir: -Maraş'tan İstanbul'a kadar yayılmışız, derdi. Şimdi diyorum ki: - Ahhh anne sağ olsan da görsen! Londra'da, Paris'te, Berlin'de ve Tiflis'te torunların ve yeğenlerin var. Nerden nereye!!! Hasan Ekinci'nin yanına gittim. Hasan Bey, Orman Bakanı'ydı. Diğer şehirlerden gelen ziyaretçileri tek tek alıyor, Artvinliler’i ise hep birlikte kabul ediyor. Büyük bir masanın etrafında bir yandan çaylar- kahveler içilirken bir sıra türküsü gibi herkesin derdini- meramını dinliyor, reçete yazar gibi ilgili yerlere direktifini bir kâğıda yazıp sıkıntısı olan ziyaretçisine veriyor. Bazen de ilgili yerlere telefonla direktif veriyordu. Bunun bu özelliğini duyanlar diğer şehirlerden de geliyor ve hatta diğer politikacılar tarafından ‘ git senin işini Hasan Bey yapar’ ifadesiyle yönlendiriliyorlardı. Benim yanına gittiğim 12 Eylül’den az evveldi. Daha çiçeği burnunda altı aylık bakanken altı bin kişiyi işe yerleştirdiğini öğrendim. Tayin yaptıranlar, hastasını tedavi ettirenler de cabası. Hasan Beyin tayin konusunda temel ilkesi şuydu: Artvin’e tayin yaptırmak isteyene yardımcıydı, fakat Artvin’den başka illere gitmek isteyenlere ise sıcak bakmazdı. Diğer şehirlerde yaşayanları bir yana koyacak olursak her Artvinlinin mutlaka ve mutlaka Hasan Bey’le doğrudan veya aracısıyla bir teması olmuştur. Benim tayinim olmamışsa da Hasan Bey’i daima saygıyla anar, onunla gurur duyarım. 1980 Senesi ve ihtilal öncesiydi. Uğraşılar sonuç vermemişti. Artvin’den gelen İsmail Dalkılıç beyle zamanın bakanlarından Hasan Ekinci’yi ziyaret edip çalışmaları izlemek için meclise geçtik. Bir sürü turnikeler ve aramalardan geçtik. İlk TBMMM ziyaretimdi. Aksine Dışişleri bakanı Hayrettin Erkmen’in gensorusu gündemdeydi. Oylama yapılıp yeterli çoğunluk sağlanamadığından meclis dağıldı. Meclisten çıkıp İsmail Bey, lüks bir lokantaya yöneldi. Benim ayrılmam doğru olmazdı. Çünkü benim tayin işlerimle ilgilenmekteydi. Ne var ki bir aydan beridir Ankara’daydım. Cebim delik deşikti. Artvin’e dönecek param anca vardı. Şimdi ki gibi bankamatikler yoktu. Birinden bir para istersen bir haftaya gelmezdi. Neyse lokantaya girdik. Muhterem abimiz bir yemek siparişi verdi ben de 'aynısından olsun' diye işaret ettim. İştahım hiç yoktu yemek yemeye. Artvin’e yaya dönmek vardı çünkü işin ucunda. Yemeği yedik. Ben, hemen kurbanlık koç gibi kasaya yöneldim. İsmail Bey, kolumdan tutup geri çekti. -Bir öğretmen, burada hesap ödeyemez, dedi. Ve hesapları ödedi. Teşekkür edip, ayrıldık. Aradan yıllar geçti. Ben hala o Hızır’ı arıyorum. Bulsam, on defa lokantaya götürüp afiyetle yemek ısmarlayacağım. Vefa borcumu ödemeye çalışacağım. Tayinim olmadı ve memleketime döndüm. Aradan 10 gün geçti- geçmedi 12 Eylül darbesi oldu. Yirmi yıl sonra yeni yeni adreslerimiz olmaya başladı Ankara'da! 2017 yılı Kasım ayının son haftası mülakat için Ankara’daydım. 29 Kasım sabahı Kültür Bakanlığına gittim oğlum Metehan ile. Yüze yakın kişi gelmişti. Sırayla toplantı salonuna çağırdılar. Kurulda üç kişi ve bir de kameraman vardı. Kendimi tanıttım. Mahlasımın neden Yanık Ozan olduğunu sordular. Karslı âşıkları ve Artvinli ozanları sordular. Tüm sorulara müspet cevaplar verdim. Tüm görüşmeler kamerayla kayıt altına alınıyordu. Dilediğim bir şiirin ilk ve son dörtlüğünü okuttular. Oturumun sona erdiğini belirttiler ve çıkarken kendilerine şiir kitaplarımı hediye ettim. Aradan bir hafta geçmemişti ki bir arkadaşım halk şairi seçildiğimi müjdeledi. Gölbaşı'nda Cemal amca vardı. Onunla geçmişe dalardık. Artık o ve Nezaket nenemiz yok Gölbaşı'nda! Oğlum Bilgehan’ın, Ankara Hukuk’u kazandığı seneydi. Kayıt yaptırmaya okulum olduğu için ben gidemedim. Aklımıza bir eski dost, bir eski arkadaş Hüsnü İpçi geldi. Hüsnü Bey, Ankara’da öğretmendi. Bilgehan’ı ona yolladık. O zaman, cep telefonları yoktu. Sabit telefonlar vardı. Ankara otogarında buluşacaklar, ama nasıl? Birbirlerini tanımıyorlar. Hüsnü Bey ile biz Samsun’da öğretmenken tanışıyorduk. Bilgehan daha çok küçüktü. Yıllar sonra yolları kesişecekti. Ama nasıl? Artvin otobüsünün Ankara terminaline vardığı saatlerde Hüsnü Bey de orda. Otogarın hoparlörüyle anons ettiriyor. -Bilgehan Avcı, filan yere gel, diyerek buluşuyorlar. Okul ve yurt kaydı yapılıyor. Bilgehan üniversiteyi bitiriyor. Daha sonra Paris’e hukuk doktorası yapmak için gidiyor ve şimdi de Paris’e yolu düşenlere o el uzatıyor. Nisan 2020 Sakarya Muhammet AVCI

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster