Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


ANILARLA ÇUKUR KÖYÜNE YOLCULUK


Açıklama: Aradan yıllar geçiyor ve ben ona damat oluyorum.
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 05 Mayıs 2020
Geçerli Tarih: 20 Nisan 2024, 11:54
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=459


Çukur'un hem komşu köy hem de eşimin annesinin bu köyden oluşu az da olsa anılarımda yer tutmuştur. Çukurlu Mansur hoca, anılarımda Çukur'a da yer vermemi istemesinden dolayı bu anılar yolculuğuna çıkıyorum. Eşimin annesi, arada sırada Liban'dan köye dönerken, benim çok küçük çocuk olduğum zamanlarda, beni toz toprakta oynarken görüyor ve: Şu çocuk büyüyecek de, buna kim kız verecek, deyip, gülümsüyor. Aradan yıllar geçiyor ve ben ona damat oluyorum. Çocuktum. Casım amcamla çobandım. Ne oldu, nasıl oldu hala cevabını bulamadım. Beyaztaşların arka tarafına düşmüştü yolum. Aşağıda çobanları görünce yanlarına indim ki, bunlar bizim köylü değiller. Beni alıp, Çukur'un Nasurat mezrasına götürdüler. Amcam, benim kaybolmamdan dolayı beni aramaya koyulmuş, ve Nusurat'da bulmuştu. Alıp beni köye götürürken,Eskikale yaylasına çıkmamızla bir nara attı. Tüm orman gece olmasına karşılık çıraların ve fenerlerin ışığıyla apaydınlıktı. Tüm köylü, beni aramaya çıkmıştı ki, sesimizi duymalarıyla, sevinç naraları atarak karşılık verdiler. Hiç yürüyemiyen Zahide teyzem bile Alot'un mezrasına kadar elinde değnekleriyle çıkabilmişti. Grrupla karşılaşmamızla beni başta Osman eniştem olmak üzere omuzlarına alıp, köye kadar indirmişlerdi. Bulunmam, çevrede bayram havası estirirken, bana da ertesi gün bir gün evde kalma izni çıkmıştı. Okulların açılmasıyla, öğretmenimiz birer tatil anısı yazmamızı istemişti ki ben de bu anımı yazmıştım ve çok beğenmişti. Daha çocuk yaşlardaydım. Yayladaydım. Bir ineğimiz kaybolmuştu. Şaban ağabeyimle Çukur yaylasında aramış, bulamamıştık da bizim yaylanın merasında önümüze çıkmıştı. Bu anı hiç unutmadım. Bir yaz günü ve yayla mevsimiydi. Öğretmen arkadaşlarımla ve nişanlımla Çukur yaylasına gitmiştik. Tam da yaylaya çıkış şenliklerinin ad olan Akra zamanıydı. Öğretmen arkadaşlarımla ben ismini yanlış söylersem bağışlayın Zikri hocaya konuk olmuştuk. Zikri hocamız, kendi elleriyle pişirip bir gevrek ziyafeti vermişti. Dönüşte, o zaman karaborsada bile zor bulunan ve yedi buçuk lira olan Samsun sigaralardan 15'er liraya birer paket sigara almıştık ve bulduğumuza da ne kadar sevinmiştik. Eşimle birlikte yine bir yaz günü bizim yayladan Liban'a yürürken, daha çok küçük yaşlarda olan kızım Ülkü'yü arada sırada omuzumuzdan yere koyup düşe- kalka yürüyüşünü seyretmemizin bize verdiği heyecan ve mutluluğu tarif edemem. Kamil dayının ve eşi Sevnur yengenin gösterdikleri konukseverlikleri ve sıcak ilgileri unutulur gibi değil.Kamil dayı, ünlü bir soba ustası. Şavşat çevresinde evinde onun yaptığı kuzine sobalardan olmayan sanmam ki olsun. Vahit hocanın düğünüydü. Köyden geç gelmiştik. Gelin tarafı düğün eğlencesi olarak bizi içeriye almıyor, kapıda bekletiyordu. Eşim, ortaya atılıp: Kim, kimi kabul etmiyormuş, ben de buranın torunuyum. Açın kapıları! Diyerek Asım ağayı ikna etmişti ve düğünümüzü yapmıştık. 1990’lı yıllardı. Kayınbiraderim Öner'i evlendiriyorduk. Kayınpederim, olası yol harçları için beni görevlendirmişti. Zarflara- 3-5’er milyonu koymuş, gelin konvoyunun önünü kesenlere vermekteydim. Bir yere gelmiştik. Yolu bu defa bir ormancı kesti. Ben, hemen zarfı uzattım, Zarfı açmadan adeta eliyle tartarak bana dönüp: -Hoca, sen ya rakı içmemişsin ya da rakının fiyatını bilmiyorsun dedi, gülerek. Öteden, polis olan büyük kayınbiraderim Onur, görev kimliğini çıkardı. Ormancı bu defa ona dönerek: Burası benim görev mahallimdir. Senin burda hükmün geçmez. Benim şehirde hükmüm geçiyor mu? Diyerek, hepimizi kahkahaya boğdu. Kayınbiraderim, elini cebine atarak bir 50’lik çıkarıp Ormancıya verdi. Yolumuza devam ettik. Aslen Çukur'dan olup, bizim köye öğretmen olarak atanan Zeki hoca da verilen rota üzerine bana konuk olmuş, kalacağı evi bulup oturtmuştuk. Birkaç yıl bizim köyde görev yapmasıyla arkadaşlıktan öte dost olmuştuk. Onların yaylasına da arada sırada gider, onlarda kalırdık. Ailesi mükemmel hayvancılık işleriyle uğraşır, birçok yere onların yağ ve peynirleri ulaşırdı. Zeki hocanın Bursa'ya atanması ve babasının da ölmesiyle bu işlerin de ardı geldi. Birkaç sene önceydi. Köyümüzün esnaflarından Çetin Düzcan, çevredeki yaylalara meyve sebze satmak için, beni de götürdü. Çukur yaylası, Napurnev ve adlarını hatırlayamadığım yaylalara gittik. Çetin'in başta Çukur yaylasındaki o coşkulu satış yapmasını hiç unutamam. Şaşörtler gelip, ne isterlerse alıyorlar, beraberinde götürdüğü gençlere aldıkları meyve ve sebzeleri evlerine kadar taşıtıyor. Paranız yoksa da alın, haftaya verirsiniz, vermeseniz de canınız sağ olsun. Demesi yok mu? Gönülleri fethediyor. Gelin- görün ki Çetin Market gibi esnafların bugünkü piyasada ticari faaliyetlerini sürdürmeleri ve ayakta kalmaları imkansız gibi bir şey. Ve kısa sürede Çetin Market de 'Hoş bir seda' bırakarak bu işine son veriyor... Geçen seneydi. Köyümüze Liban'dan Hasan Işık'la Selahattin Kılıç hocalar geldiler eşleriyle. Liban'ın patatesiyle armudunu da beraberlerinde getirmişlerdi. Çok hoş söyleşimiz, muhabbetimiz oldu. Ben de kitaplarımdan imzalayıp, kendilerine hediye ettim. Bende güzel izler bıraktı bu buluşmamız, umarım onlar da memnun ayrılmışlardır. Mayıs 2020 Sakarya Muhammet AVCI

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster