Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster


ANILARLA HOZABİR GÜNLERİNE YOLCULUK


Açıklama: Bu arada Vahdet Hocanın arılarının balını umarım yemek kısmet olur bir gün.
Kategori: Hayatın İçinden
Eklenme Tarihi: 06 Mayıs 2020
Geçerli Tarih: 20 Nisan 2024, 03:56
Site: Yanıkozan Fikir Ve Sanat Sitesi
URL: http://www.yanikozan.com/haber_detay.asp?haberID=460


Uzak da olsa, bizim köyün bir mahallesidir Hozabir. Hele bir de yeterli suyu olsa Yanıklı'nın GAP'ı olur. Her türlü ürünün ve meyvenin yetişmesine müsait bereketli bir toprağı var Hozabir'in. Daha çocuk yaşlardaydım. Hozabir'den Kadem Köse gelirdi. O, hem bizim ekmek dostumuz hem de benim kirvemdi. İneklerini bahar vakti bize getirir ,, yaylanın bitiminde geri götürürdü. Onun gelmesine ben çok sevinirdim. Sepeti dopdolu olurdu. İçinde kocaman poğaçalar ve salatalıklar olurdu. O zaman buğday ekmeğine hasrettik. İkide bir kilerde teknenin içinde duran poğaçanın kenarından, köşesinden koparıp koparıp yediğimi hiç unutamadım. Biz devamlı mısır ekmeği yerdik çünkü. Hozabir, buğday ekip- biçiyor, değirmenlerinde öğütüp un ediyordu. Herkesin harmanı olurdu ve ürettiği buğdayı öküzleriyle harmanlardı. Öküzlerini sezonun yarısında sırf bu harman için Karçal'dan erkenden getirirlerdi. Ama şimdi öyle mi? Buğdayı Konya'dan, unu Amasya'dan. Değirmeniyse on beş senedir hizmet vermiyor. Amcam, yaylanın son günlerinde malları çobana katmayıp, ayrı otlatırdı. Ne olduysa, bir gün kirvemin bir ineğinin postuyla geldi eve. Meğer, inek kayadan düşmüş. Birkaç gün sonra,kirvem geldi mallarını götürmeye. Gelin, görün ki ahırdan iki değil de bir inek çıktı. Halam, (Bizim yörede teyzeye hala deriz. Bu halam, aynı zamanda amcamın da hanımıydı). kirvemin eline tutuşturdu öteki ineğin postunu. Kirvem, tek ineğiyle düştü Hozabir'in yoluna. Casım amcamın ilk eşi Hozabirliydi. Adının Elfaz olduğunu daha yeni öğrendim. Kabrini de geçen yıl takriben ölümünden yüz yıl sonra arayıp, ziyaret etme imkanını buldum. Gelelim, yengemin ölüm hikayesine. Büyük amcamın askere gidişini şöyle anlatırlar büyükler. İstiklal savaşı başlamış, gençler hep askere alınıyor. Casım amcam da bu dönem askere gidenlerden. Amcamın eşi Elfaz yengem: - Casım, sen askere gidersen ben kendimi vururum, demiş. Fakat kimse oralı olmamış. Amcam, yola çıkıyor ve tüm yakınları yanında uğurlamadadırlar. O zaman, kadının eşini uğurlamada olması çok ayıp ve uygun olmayan şeymiş. Yengem, evde yalnız. Tüfeği duvardan indirip tetiğe basıyor Yolda, o patlama sesini duyan amcam: - Aha da benim ki kendini vurdu. Demesiyle herkes eve koşuşuyor. Fakat yengem son nefesini vermiş. Yengeme Rabbim rahmet eyleye. Amcam, dört yıl askerlik yapıp dönüyor. Dönüp teyzemle evleniyor. Keşke, yengem umutsuz davranmayıp, canına kıymasaydı. İnsan düşünüyor… Yengemin intihar etme sözü ortada varken, tüfek neden saklanmadı, yengem, evde yalnız neden bırakıldı? Bu sualim, ‘kader’ diye cevap buluyor. 1977 yılının bahar aylarıydı. Trabzon'daki okul müdürüm, okulun emekli olan hizmetlinin yerine, 'Artvin insanı çalışkandır. Git Artvin'den birini bul, getir bana' deyip yolladı. Köyümün yolunu adımlıyordum ki, bir de ne göreyim? Kadir ağabeyim, Cevri amcam ve epey bir kalabalık gelin getirmeye gidiyorlar Hozabir'e. Beni de kattılar kervanlarına. İşte, hayatımda Hozabir'e ilk gidişim bu oldu. Hocabirli olduğunu bildiğim görme engelli Zekerya amcayı hatırlıyorum. Gelip, bizde de kaldığı olurdu. Bir de Nevzat dayı vardı, onu da deyişleriyle hatırlıyorum. AKŞAMA GÖRÜNCE KAZİMI, ALDIM ELİME SAZIMI NERDE GÖRÜRSEM SELİMİ, ARKAYA BAĞLARDIM ELİMİ. Çiftehanlar orman deposu vardı. Depoda tamamına yakını Hozabirliler çalışıp, ordan emekli olmuşlardır. Nüfus sayımı ve seçmen kütüklerinin yazımına gittiğim de olmuştur Hozabir'e. Cafer hocaya konuk olmuştum. Yine, yeğenim Hamit'in Hozabir'e öğretmen olarak atanmasıyla ilk ben eşlik etttiğimi de hatırlıyorum. Ayrıca, tamamının Hozabirliler'in işlettikleri Soğuksu'dan birkaç cümle bahsedeyim. Geçen yıl, Artvin'e giderken Soğuksu'da mola verip, mescitinde bir namazı eda edip, tekrar yola düşmüştüm ki, cep telefonumu mescitte unuttum. Bizden sonra yola çıkan muhtarı bir başka telefonla arayıp, mescitte unuttuğum telefonumu alıp getirttim. Hiç kimse ellememişti. Bunu, buranın güvenli bir yer oluşundan dolayı anlattım. Soğuksu, Artvin-Şavşat karayolunun üzerinde köyümüzün sınırları içinde bulunan önemli bir ticaret, turizm ve mola yeridir. Taze mısır satışıyla başlayan Soğuksu ticareti bugün köftenin bile yenilebildiği her gelip geçenin mutlaka mola verdiği, alışverişini yaptığı ve adından da anlaşılacağı gibi soğuk suyundan kana kana içtiği önemli bir merkez oldu. 24 saat açık olan bu yer, herkesin hizmetinde. Soğuksu bugün en az 10- 15 kişinin istihdam edildiği ve buradan ekmek yediği bir mekândır. Ayrıca bu iş merkezi, köyde yaşayan insanlarımızın ürettiklerini pazarladıkları bir yer olması açısından da önem arz etmektedir Dinlenme, konaklama ve çay bahçesinin ilave edilmesi burayı daha cazip kılıyor. Burada bir benzinliğin kurulması buranın önemini kat kat arttıracaktır. Çünkü Artvin- Şavşat yolunun üzerinde bir benzinlik bulunmamaktadır. O zaman istihdam olanakları artacak ve daha kaliteli bir hizmet sunulmuş olacaktır Burada bir mescidin yapılmış olması da çok iyi oldu. Hozabir'den sözedilir de Çiçek Köse unutulmaz her halde. O, köyümüzün tek kadın şairidir. Üç tane basılmış eseri vardır. Geçen Kurban bayramıydı.Köydeydim. Evimin önünden birkaç tane kadın geçti. Birinin elinde uzun bir sopa vardı. Belliydi ki köpeklerden çok korkuyordu. Bana dönerek: Nasılsın Yanık Ozan, dedi. Teşekkür ettim. Onlar gittikten sonra, yanımdakiler: Sana, 'Nasılsın Yanık Ozan', diyen Çiçek Köse'ydi.Ben de dönüp dedim ki: Şairin elinde kalem olur, sopa olmaz. Birkaç gün sonra köye geldiğinde Çiçek Köse'ye konuyu açınca: Doğru demişsin Yanık Ozan, ben bayramda köye gelmemişim, dedi. Bu arada genç şairlerden Aşık Hozabirli İbrahim Köse'yi de yad ediyorum. Umarım o da köyümüzün yürek sesi olur. O na da sanat yolculuğunda başarılar diliyorum. Geçen yıl da öğretmen arkadaşım Cahit Köse'nin öğretmen kızının cenazesine gitmiştim. Bir süre sonra taziye için tekrar gittim Hozabir'e. Cahit hocayı bu kez bahçesinde bulduk. Kirkat diye bir meyveyi topluyordular Hüsamettin hocayla. Kirkati ilk kez görüyorum. Çok has pekmez oluyormuş ondan. Bu arada Vahdet Hocanın arılarının balını umarım yemek kısmet olur bir gün. Bahçeden dönüşte işte o kayıp mezar dediğim yüz yıl kadar evvel kendi canına kıyan o Elfaz yengemin kabrini bulup Fatiha okumam oldu. 100 yıl öncesinin o yolsuz- köprüsüz şartlarında 15 km mesafeden cenazenin omuzlanarak getirilip aile mezarlığına defnedilmesi ve muhafaza edilmesi beni çok duygulandırdı. Mayıs 2020 Sakarya Muhammet AVCI

Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat | Resimleri Göster