cânâ
bir serap çemberinde
erirken köhne zaman
apansız ve de sessiz
kanatlar açıverdin…
böyle dört nala habersiz
hangi menzilde mola
hangi menzile varır
zamansız
gidişlerin…
bilir misin ki hala
solmaz
hayallerdesin…
âşina yollarıma güz yaprakları gibi
serpilmiş
gülüşlerin…
bilmem hangi kafdağında
vurulsa da zincire
bengi sular gibi
sesin…
gel gör ki bende
bir masal canavarının
alevidir
nefesin…
her kâbuslu rüyadan
can diye uyandığım..
hasret cehenneminde
korlarla yıkandığım…
tarifsiz biçimlerdesin…
hicran prangasında
her nefesimde zülum
kulağım kirişte…
sebât bilmez aşkların fâili gibi
dağıldım pare pare
nerelerdesin…
yokuşa aktı sular
buz tuttu ümitlerim
tükendim nâçar kaldım..
kim bilir yine soğuk yine zalim
bir şubat günü
bana da
büyülü sıcak
candan
gel diyeceksin…
doğan her günü senle
bahar sandığım…
gün görmez sabahlarla
acıya belendiğim…
kavrulmuş kumlar içre
için için yandığım…
ve
bir zamanlar… bir zamanlar…
“”gül”diye aldandığım…
yine
gülümser misin…
cân