Ben İlkokulu köyümüzün Kokiberet İlkokulunda okudum. Okulda o zaman Muzaffer Bey diye bir öğretmenimiz vardı. Okulda bana kalsa iyi bir öğrenciydim.
Ben İlkokulu köyümüzün Kokiberet İlkokulunda okudum. Okulda o zaman Muzaffer Bey diye bir öğretmenimiz vardı. Okulda bana kalsa iyi bir öğrenciydim. Öğretmenin güvenini kazanmış olmam bunun en güzel kanıtıydı. Bir gün öğretmenimiz bize bir dersten bir konu vermiş, ertesi gün anlatmamızı istemişti. Ne var ki o gün hiç kitabın kapağını açmamıştım. Öğle paydosundan sonra öğretmenimiz bir çubukla sınıfa girdi, Hemen: _ Dersi kim anlatacak? dedi. Yılmaz Seçkinle ben hemen parmağımızı kaldırdık. Diğerlerini öğretmenimiz tahtaya kaldırıp ellerini bir bir çubukladı. Ama biz çok tedirgindik. Ya bize anlattırırsa? Herkes sırasına oturdu. Ve biz, _ Öğretmenim anlatalım mı? Dedik. Öğretmen: _ Hayır, dedi. Öğretmen dersi kendi anlattı ve biz suçluluk duygusuyla sessizce dinledik. O ilk kez bir derse hazırlıksız girmemi ve öğretmenimin bize duyduğu güven sayesinde o çubuklanmaktan kurtulmamı hiç unutmadım. Ama o cesaretime hala hayranım. Yılar sonra öğretmenliğim sırasında bir anım olarak öğrencilerime anlattım bu anımı. Ders yılı sonunda öğrencilerimden bir anılarını anlatmalarını istedim. Hülya adındaki çok çalışkan bir öğrencim benim çocukluğumdaki gibi davranıp beni günün birinde aldattığını yazması çok anlamlıydı. Çok gülmüştüm.