Biz yetişkinler görevimizi yerine getirmemiz gerek. En azından çocuklara o güzel anılar anlatılmalı.
Uzun zamandır köyümüzdeki eski Ramazanları merak ediyordum. Bu merakımı az da olsa Nebi ve Habip dayılarımla yaptığım söyleşiyle giderdim. Dayımın çocukluk yıllarına ait Ramazan Nostaljisi beni çok etkilemiş olacak ki bu yazıyı sizinle paylaşmama vesile oldu. İnanıyorum sizlere de tesir edecektir. Bu hatıralar Molla Arif Dedemin hanesinde yaşanmıştır. Molla Arif Düzcan, köyümüzde uzun süre muhtarlık yapmış, Melo’daki Üçlü Zirve( Kars- Ardahan- Artvin) ‘de İmerhev temsilcisi olarak bulunmuş, Cumhuriyetin 10. Yılı için yazdığı bir şiirini Şavşat’ta ki kutlamalarda okumuş önemli bir şahsiyettir. 1954 senesinde köyümüzden Sakarya’nın Akyazı ilçesine göç etmiş ve 1958’de burada hayata veda etmiştir. Bugün onun soyundan gelenler yurt sınırlarını taşmışlar ve ülke yönetiminde önemli mevkilere gelmişlerdir. Köyümüz insanlarının arasında ‘Arif ‘isminin çok olması sanırım ondandır. Makamı cennet olsun. Şimdi sizleri Arif Dede’nin hanesindeki Ramazan Nostaljisiyle baş başa bırakıyorum. ‘ Ramazan yaklaşırken hilali görüp oruca başlamak adettendi. Fakat babam şehre gidenlerle takvim, imsakiye getirtirdi. Çevrede bir tek saat babamda vardı. Babamın köstekli saati bir köşede hep masanın üstünde dururdu. Babam bize sık sık saate baktırır ve ‘iftara daha çok vakit var’ dediğimizde, şakayla: -Çekin saati ileri, derdi. Ezan evde ‘Allahu Ekber Allahu Ekber’ şeklinde Arapça, camide ise; ‘Tanrı uludur Tanrı uludur Tanrıdan başka yoktur tapacak’ biçiminde Türkçe okunurdu. Camiye Cuma ve Bayram namazlarında gidilir, Teravih evde cemaatle kılınırdı. Mukabeleyi de babam evde okurdu. Evimizde misafir eksik olmazdı. Gaz lambası misafir odasında, idare lambası ise oturma odamızda bulunurdu. Evimizde çay, kahve ve bal hep olurdu. Çayı, kahveyi misafirler içerdi. Karacaoğlan’ın: ‘ Ağalar, beyler içerler Kahve de kara değil mi’ ? Dizeleri adeta babamın hanesi için söylenmişti.’ Şimdi sizleri Habip dayımdan dinlediğim hatıralarla baş başa bırakıyorum. ‘ Sıcak yaz günlerinde evin depanında ( balkon) otururduk. Sivrisinek pek fazla olmadığından Balkonun Kokberet’e bakan tarafında oturur, iftarı beklerdik. Günde beş vakit ezan balkonun Bedir Hocalara bakan tarafında okunurdu. İftar için caminin altındaki kaynak sudan getirir, Koha’nın suyundan pek içmezdik. Babamın tarikat yoldaşı olan Bertalı Dursun Baba gelirdi Ramazan’larda. birlikte zikrederlerdi. Sabah namazları evce cemaatle kılınırdı. Namazdan sonra Yasin okunurdu. Yasin’i biz çocuklara okuturdu babam. Yasin altı sayfa olduğundan bizde altı erkek kardeş olduğumuzdan her birimize birer sayfa okuturdu. En küçük kardeş ben olduğum için ilk sayfayı bana, ikinciyi Nebi abime, öteki sayfaları da küçükten büyüğe yaş sırasına göre okurduk.’ Dileğim, o gelenekler inşallah sürer. Yeni kuşaklara o güzellikler iyi aktarılmalı. Biz yetişkinler görevimizi yerine getirmemiz gerek. En azından çocuklara o güzel anılar anlatılmalı. Muhammet AVCI